8/03/2012

Suriyedeki Gelişmeler Türkçe


Suriye kimin olacak?

Suriye kimin olacak?
Son iki  yıl içerisinde Baasçı Şam yönetiminin bütün gizemlerini tek tek gördük. Bütün ısrarlar ve uyarılara rağmen Beşar Esad ülkesinde Demir Yumruk olmaya kararlı. Çok geriden de Akdeniz’deki donanması için Suriye kıyılarında bir kaç limana tutunan Rusya Federasyonu onu destekliyor. Rusya ile askeri saldırmazlık anlaşmaları bulunan İran’ın benzer biçimde Suriye ile de anlaşmalarının bulunması gerginliği  tırmandırıyor.
Suriye bizim neyimize diyemeyiz
Bilindiği gibi bugünkü Suriye Osmanlı Devletimizin Şam, Halep ve  Deyr-i Zor Vilâyetlerimizden oluşuyor. Çanakkale yenilgisinden sonra üstün donanımlı İngiliz Ordularının Mısır, Akdeniz ve Basra üzerinden topraklarımıza düzenlediği saldırıların dehşetini bir düşünelim. Ne kadar acmasız bir durum değil mi? 1987’de Akabe’deki Yavuz Sultan Selim Kalesi’ni İngilizler ile birlikte işbirlikçi Arapların nasıl yıkmış olduklarını karşıma çıkan kale harabesinden anlayabildim.
O süreçte kimi Arap kardeşlerimizin Osmanlı Devletimizin yanında yer almasına karşılık önce Filistin sonra da Suriye Cephemiz çöker. Bu çöküşün nasıl geliştiğini gazeteci yazar Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı ile Prof. Dr. M. Kemal Öke’nin Filistin Sorunu adlı eserlerinde bütün yönleri ile görmek mümkün.
Yıldırım Orduları Komutanı Tümgeneral Mustafa Kemal Paşa da çok kısa bir süre sonra Şam’daki Hamidiye Kışlası önünde toplanan kışkırtılmış öfkeli Arap kitlelerin arasından; elindeki kamçısını kendisine yaklaşmak isteyen kitleye karşı sallayarak Adana’ya doğru yola çıkar. Olayın öncesi ve sonrası konusundaki bazı gelişmeler için Osmanlı Devletinin Yemen’deki isyancıları İtalyanlar ile İngilizlerden çevirmek için, sandıklar dolusu altın götürmekle görevli yörenin Kadısı Sedat Ertur’un Tamu Yelleri adlı anılarından okuduğumuzda o çöküş yıllarında atalarımızın neler çekmiş olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Topraklarında Roma,  Emevi, Eyyubi ve Osmanlı çağlarını yansıtan on binlerce eser bulunan Suriye 1918 ile 1946 yılları arasında Fransa’nın egemenliğinde ya da Batı’dan alınan deyişle Fransa'nın ‘mandası’ altında kalır. Bence yaklaşık beş yüz yıl egemenliğimiz altında kalan ve bünyesinde barıdırdığı pek çok Türk boyları ile oymakları yanında Kürt, Ermeni, Çerkes, Dürzi  kökenli eski yurttaşlarımızın torunlarının da bulunduğu Suriye her bakımdan bize çok yakın. Ayrıca Kuzey Irak ile Suriye üzerinden Dicle ile Fırat ırmaklarımızın Basra Körfezine doğru ilelediği bu alanlar, zengin petrol kaynakları bakımından da Türkiye açısından stratejik önem taşıyor. Bugün etnik ayrışma ile birlikte petrol kaynaklarının paylaşılması gibi görünen yeni oluşumların ortaya koyduğu çalkantı çok deği iki üç yıl sonra Dicle ve Fırat suları için de ne gibi fırtınalar kopartmaya başlayacak, göreceğiz.
Şam’da neler gördüm, neler öğrendim
2001 yılının Mart ayında Şam’da yedi gün kaldım. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ya da Osmanlı Devletimizin Şam’daki son yıllarının bir belgeselini çekmek için gitmiştim. Merhum Büyük babamın da okuduğu Şam gerçekten görülmeye değer bir kent. İçinde bizi kendisine çeken neler yok ki! Camilerinden tramvay yollarına, mahalle adlarından şehitliklerimize, tepik adı verilen halaylardan  Hamidiye Kışlasına (ki şimdi Şam Üniversitesi), Filistin Cephesi Komutanımız Cemal Paşa (ki merhumun hatıralarını okumuştum yıllar önce)  ile ilgili yalan yanlış düşünceler (!) ile Hatay’ın ‘bir gün mutlaka, alacağız’ yaklaşımlarına, İslami güzellikler yanında kimi misyonerlik çalışmalarının yansımalarına kadar çok şey öğrendim. 
Gerçekte bilgisizlikten düşünce özgürlüğüne, gizli polis örgütü muhaberat'tın değişi boyutlu etkilerinden  bilgisayar erişiminin kısıtlılığına, Türkmenler ile Kürtlerin örgütlenememe sorunlarından baskıcı Bass (sosyalizam içeriki ırkçı bir ‘diriliş’ özlemi ki içinde yaygın bir Emevi ve Abbasi egemenliği taşımaktadır ) düzenin yaydığı sindirilmişliğe, Batı'nın da etkisi ile ezberlenen 'sömürgeci Osmanlı'nın ‘yalan yanlış bir yargılama ile’ yüzlerce Suriyeli milliyetçiyi Merje Meydanında asılmasına, öz be öz Türk Farabi'nin öz be öz Arap olmasından Osmanlılardan kalan eserlerin restarasyonunun değil de ‘mahvalasyonu’na kadar uzanan konuları konuştum karşılaştığım kimileri ile.
Suriye toprakları Türkiye için önemli
Şehitlerimizin kanları ile sulanmış olan kutsal ülkemiz 1974'teki Kıbrıs Savaşı’ndan sonra en sancılı günlerini yaşıyor.  İç sorunlarımız yanında Irak'ın fiili olarak içe bölünmüş olması da öncelikle Hükümet için değişik siyaset yollarını denemesi bakımından önem taşıyor. Bu anlamda Suriye de içinde bulunduğu İç savaş durumu her yönü ile bizi etkiliyor. Musul ve Kerkük petrollerinin Akdeniz’e ulaştırılabileceği tek alan olmak bakımından da Suriye toprakları Türkiye için çok önemli. Kırk gün önce Suriye yakınlarında düşürülen savaş uçağımız ile şehit düşen iki pilotumuz nedeni  ile zor günler geçirdik. Kesin olarak nasıl düştüğü bilinemeyen uçağımız ile onu kullanan iki pilotumuz ne yazık ki kim vurduya gitmiştir, diyebiliriz. Bilindiği gibi 2010 yılında ortaya çıkan Türkiye Suriye sınılarının ‘mayınlardan temizlenmesi’ konusunda da Suriye topraklarının Türkiye için ne kadar önemli olduğunu öğrenmiştik. Yaşanılan o tartışmalı süreçte Hükümet de gördü ki Suriye sınırı hiç bir anlamda uluslararasılaştırılmaması gereken nice özellikler taşıyor.
Erbil’den yollanan Peşmerge Ordusu ile gizli PKK kitleleri ne olacak?
K. Irak Bölgesel Yönetimi’nin Peşmerge Ordusu da beş gün önce Kuzey Suriye topraklarına girdiğine göre Orta Doğu’daki dengeler bozulmaya başlamıştır. Bilindiği gibi K. Irak kökenli Büyük Kürdistan emeli ile K. Irak’ta kampları bulunan PKK terör örgütü Türkiye’nin geleceği için oldukça tehlikeli. Bir ay önce Erbilde MesutBarzani başkanlığında toplanan Kürt Ulusal Kogresi (KUK) üyeleri arasında PKK çizgisinde olduğu söylenenPYD adlı örgütün de bulunması Erbil’deki Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Suriye üzerinde nasıl bir baskı kurmaya çalıştığının bir göstergesi.
Başbakan Erdoğan’ın son açıklamalarında da görüldüğü gibi Suriye’deki gelişmelere müsamaha gösterilmeyecek ve K. Irak’tan saldırıya geçen kitlelerin durdurulması gerekmektedir.  Bağdat yönetiminin de tavır koyduğu bu durum şimdilik duurlmuşa benzese de yarın ne olacağını kestirmek mümkün değil. Bu gelişmeler her iki oluşumun da ateşle oynamakta olduklarının en çarpıcı örneklerinden biri olsa gerek. Bakalım parçalanması gündeme gelen Suriye kimin ya da kimlerin olacak.  
Başbakan Erdoğan en zor günlerini yaşıyor olsa gerek
Bu açıdan Türkiye Washigton-Moskova ve Erbil arasında sıkışmıştır da denilebilir. Başbakan Erdoğan’ın Rusya Federasyonu Başbakanı Putin’le Moskova’da yüz yüze görüşmesi peşinden Başkan Obama ile telefon görüşmesi yapması denge siyasetine yönelmek geretiğini açıklayan durumlar olsa gerek. Bu Çarşamba Dışişleri Davutoğlu’nun Erbil’de başkan Mesut Barzani ile görüşecek olması da çok önemli. Bana göre Başbakan Erdoğan göreve geldiği günden bu yana ilk olarak bu kadar zordadır.
‘Hayali haritalara eyvallah etmeyiz’
Son olarak Kuzey Suriye’deki topraklar üzerinde egemenlik kurmaya başlayan Peşmerge Ordusu ile onların içinde bulunan ya da ayrıca yardımlaştıkları PKK terör örgütünün bu tavırları Ankara tarafından tepki ile karşılandı. Başbakan Erdoğan sekiz gün önce  ‘PKK-PYD dayanışmasının ortaya koyduğu hayali haritalara eyvallah etmeyiz ‘(26 Haz. 2012 Perşembe) derken Suriye’nin bölünmesi yanında Büyük Kürdistan için çizilen ‘hayali haritalar’ için de tepkisini koyuyordu, diyebiliriz. Söz konusu haritanın Batı kaynaklı olmadığını anlamak için ne her hangi bir istihbarat görevlisi ne de müneccim olmaya gerek yoktur sanırım.
‘Tahrik oyununa da gelmeyiz’
Başbakan Erdoğan’ın, ‘Kuzey Suriye'de bir terör örgütünün kamplaşmasına, bunun ülkemiz için tehdit unsuru olmasına müsaade etmemiz söz konusu olamaz. PKK-PYD dayanışmasına müsamaha ile bakmamız, seyretmemiz mümkün değil. Ne toprak bütünlüğünün parçalanmasını ne de orada mezhepsel-etnik bir çatışma sürecinin başlamasını istemiyoruz. Kaldı ki, kuzey Suriye sadece oradaki Kürt  kardeşlerimizden oluşan değil, Türk'ü  Arap'ı da var. Tahrik oyununa da gelmeyiz, ama atılması gereken bir adım olursa terör örgütüne karşı bu adımı da kesinlikle atarız’ açıklaması Hükümetin konu üzerinde ne kadar ciddiyetle durduğunun bir göstergesi.
Bakan Davutoğlu yıllardır Büyük Kürdistan düşü gören Barzani’nin ellerini Suriye’den çekebilecek mi?
Bu yazının yazıldığı sırada Dışişleri Bakanı Davutoğlu K. Irak Bölg. Kürt Yön. Başkanı Mesut Barzani ile Erbil’de görüşmek üzere uçakta olmalı. Bakan Davutoğlu bakalım; içinde Türkiye ile İran ve Suriye’den de geniş topraklar içeren Büyük Kürdistan düşü içerisindeki Mesut Barzani’den olası bir geri adım için nasıl bir cevap alacak.
Ancak görünen o ki K. Irak’taki özerk yapılanma Büyük Kürdistan için beslediği emellerini her fırsatta gerçekleştirmek isteyecektir. Bu konudaki kimi yansımalar özellikle Musul ve Kerkük petrollerinin pazarlanması bakımından kendisi için zenginlik getiren Erbil ile merkezi yönetimin başı Bağdat’ın arasını açmış bulunuyor. Kaldı ki bu durum Türkiye’nin kendisini koruyabilmesi bakımından da terör eylemlerinin kümelenmesi yanında Erbil yönetiminin Akdeniz’e doğru açılmasını da içeren yönleri ile bazı çekinceler taşıyor. Mesut Barzani geçtiğimiz yıllarda da görüldüğü gibi yeni bir oyalama taktiği ile yine bildiğini okuyacaktır. Böylece Ankara ile Erbil arasındaki ipler gerilecek, ortalık daha bir karışacaktır.
Bilindiği gibi dört gün önce Yeni Irak Anayasası gereğince Başbakan Nuri El Maliki, Peşmerge Ordusu’nun komşu ülkelere yönelmesinin yanlışlığına dikkat çekmişti. Bunun üzerine harekete geçen Irak Ordusu, Suriye yakınlarında Peşmerge Ordusu tarafından önlerine çıkan engellerden dolayı ilerleyememiş iki ordu da karşılıklı olarak konuşlanmak zorunda kalmışlardı.

Uluslar düzeyinde düşünüldüğünde Suriye’deki 3,5 milyonlık Türkmenler ne olacak?
Yanı başımızda kardeş kanının oluk gibi akıtılmaya çalışıldığı Suriye için pek çok yazar oldukça duyarlı makaleler yazıyor. İçlerinde ateşe körükle gidenler kadar soruna gerektiği gibi bakan yazarlarımızın da var olması can sıkıntımızı az da olsa azaltıyor. Soruna siyasi olduğu kadar tarihi yönlerden de bakanlar var. Devlet adamı ve gazeteci Hasan Celal Güzel de soruna tarihi ve siyasi yönlerden bakmış. Onun araştırmalarına göre, ‘Bugün 23 milyon civarında nüfusu olan Suriye'de, 1.5 milyon Türkçe konuşan ve 2 milyon Türkçe'yi unutmuş toplam 3.5 milyon Türkmen/Türk yaşamaktadır. Dilleri baskı altında unutturulmuş olan Türkmenler de Türk kimliklerinin şuurundadırlar. Ayrıca, kimliklerini unutmuş olan en az 3 milyon civarında Sünnî Hanefi Türk asıllı Suriyeli vardır. Merhum Tarihçi Yılmaz Öztuna, aslında Suriye'deki bütün Hanefi Sünnîlerin Türk asıllı olduğunu tespit etmiştir.’
Türkiye Cumhuriyeti K. Irak’taki aşiret reisi Barzani’nin kimi eylemlerine seyirci kalmıştır
Hasan Celal Güzel’e göre ‘Esasen, Suriye'deki 2 milyonluk Kürt nüfusu, Türkmen nüfusunun yarısı kadardır. Buna rağmen, bir avuç PKK/PYD'li terörist, Esad'ın da teşvikiyle Suriye'nin kuzeyindeki Türkmen yerleşimlerini işgal etmeye başlamıştır. Aşiret reisi Barzani, koskoca Türkiye Cumhuriyeti seyirci kalırken, Suriye'nin kuzeyinde cirit atarak 'Bağımsız Kürdistan' kurmaya kalkışabilmektedir. Bu, Türkiye için utanılacak bir durumdur...’
Güçlü Türkiye Orta Doğu’daki kurtlar sofrasında ne yapabilir?
Görüyoruz ki Türkiye de Orta Doğu da kaynıyor. Kim kimin çıkarına çalışıyor belli değil. Yine de Orta Doğu’nun özellikle Musul – Kerkük petrol kaynaklarının işletilmesi ve Kuzey Suriye üzerinden Akdenize ulaştırılarak Batı’nın hizmetine sunulnası için kimi gizli tasarıların uygulanmak istendiği seziliyor. Ne yazık ki en az otuz yıldan beri kardeşin kardeşe kırdırılmak istendiği Orta Doğu’da her yer barut fıçısı. Başta Şam yönetimi olmak üzere Türkiye, Irak ve Suriye ile askeri anlaşmaları bulunan İran kendisine göre bir çıkış yolu bulacak ya da sorunun çözümü için uzlaşmacı bir tutum takınacaklardır.
Anlaşılan o ki ne ABD ne de Rusya Federasyonu askeri anlamda Suriye’ye yüklenmek istemiyor. Her şeye rağmen Türkiye Suriye’nin önemi ve Başbakan Erdoğan’ın da vurguladığı gibi Türkmenler, Araplar ve Kürtler için gerekli çözüm için askeri ve siyasi tedbirleri almış bulunuyor. Fiili olarak Orta Doğu’nun en az (1000) yıllık yönetimini üstlenmiş olan Türklerin güçlü Türkiyesi bakalım bu kurtlar sofrasında ne yapabilecek yakında göreceğiz.(01.08.2012)

No comments:

Post a Comment